Sonny Bunch’ın kaleme aldığı “AI Abuse of Fair Use Must Stop” başlıklı makalede, yapay zekânın telif hakkı ihlâllerine yaptığı katkı masaya yatırılıyor. Bunch, özellikle büyük dil modellerinin ve görüntü işleme ağlarının, telif hakkıyla korunan metinleri, görselleri veya diğer yaratıcı eserleri yasa dışı biçimde “eğitim verisi” olarak kullanarak haksız rekabete yol açtığını iddia ediyor. Bu durumun hem içerik sahiplerine hem de yaratıcı endüstrilere verdiği zararlar derinlemesine irdeleniyor.
Yazar, öncelikle “adil kullanım” (fair use) kavramının tarihsel gelişimini ve hukukî zemindeki önemini özetliyor. Amacı, haksız yere bir telif sahibinin çalışmasını kopyalamak değil; eleştiri, yorum, eğitim veya haber sunumu gibi sınırlı durumlarda eserin bazı bölümlerinin alıntılanmasını mümkün kılmak. Ancak yapay zekâ şirketleri, bu sınırlamayı göz ardı ederek milyonlarca telifli içeriği birer “ham veri” gibi kullanabileceğini düşünüyor. Bunch’a göre bu yaklaşım, temel hakları ve emeği hiçe saymanın ötesinde, inovasyonu da baltalıyor. Zira içerik üreticileri, eserlerini korumak için hukukî yollara başvurmak zorunda kalarak hem zaman kaybediyor hem de büyük maliyetlerle karşılaşıyor.
Bu sorunun çözümü için Bunch, öncelikle şeffaflık çağrısı yapıyor: Yapay zekâ şirketlerinin hangi veriyi nasıl kullandıkları net bir şekilde açıklanmalı. Ayrıca yasaların güncellenerek, dijital çağın gereklerine uygun daha sıkı düzenlemeler getirilmesi gerektiğini savunuyor. Telif hakkı sahipleri yalnız bırakılmamalı; haklarını savunmak için daha etkin platformlar ve hızlı itiraz süreçleri oluşturulmalı. Nihai hedef ise hem yaratıcının emeğinin korunması hem de teknolojinin sorumlu şekilde ilerlemesi arasında sağlıklı bir denge kurmak.
Makalenin “Plus” bölümünde ise yılın en sıra dışı “iyi hissettirmeyen” komedisi olarak tanımlanan “Friendship” filmi tanıtılıyor. Adından da anlaşılacağı üzere, film dostluğun sınırlarını, ihanet ve hayal kırıklığıyla yoğurarak izleyiciyi hem güldürüyor hem de rahatsız ediyor. Kimi sahnelerde kahkahaya boğulurken, bir sonraki karede kendinizi hüzünlendiren bir diyalogla karşılaşıyorsunuz. Yönetmen, sıradan bir okul buluşmasını merkezine alıyor; ancak zaman içinde maskelerin düşmesiyle karakterlerin gerçek yüzleri ortaya çıkıyor. Bu sayede “Friendship,” korkunç derecede komik bir şekilde, arkadaşlık ilişkilerinin ne kadar kırılgan ve geçici olabileceğini hatırlatıyor.
Karakterlerin içsel çatışmaları, zekice kurgulanmış diyaloglarla desteklenmiş. Başroldeki oyuncuların birbirleriyle uyumu ve kimyasal etkileşimleri, hikâyenin hem dramatik hem de mizahi noktalarını güçlendiriyor. İzleyici, film boyunca kendinden bir şeyler buluyor: Kırgınlıklar, dile getirilemeyen sözler, karşılıklı suskunluklar… Tüm bu unsurlar, “Friendship”i yılın en çarpıcı “feel-bad” komedisi haline getiriyor.
Her iki konu da aslında yaratıcılık ve emeğin değerine işaret ediyor. Biri dijital veri dünyasında, diğeri beyaz perdede… İlki, içerik sahiplerinin haklarını korumanın önemini vurgularken; ikincisi, dostluğun kırılgan dünyasında nelerin saklı olduğunu mizahi bir tonla gözler önüne seriyor. Yapay zekâyı sorumlu kullanmak ve sanatsal eserleri korumak kadar, hayatın “acıtıcı” yanlarını da hafifçe gülümsetmeyi başaran filmleri takdir etmek de bugün her zamankinden daha kıymetli.
Bir yanıt yazın